28 Ekim 2006

Bir kötü bir iyi haber


Kötüsüyle başlayacağım, bizim ufaklığın 26 aylık olmasına rağmen hala katı gıdaları çiğnememesi, çiğnese bile yutmaması beni artık çileden çıkarıyor. Abimizde hiçbir yemek sorunumuz olmamıştı o yüzden cidden endişeleniyorum artık. Aynı yaşlardaki çocukların ellerine elma, muz, kurabiye, börek alıp hapur hupur yemelerine bayılıyorum, nerde yanlış yaptık diye düşünüyorum ama bulamıyorum. Eğer bir yanlış yapacak olsaydık (hani vardır ya aman çocuğum boğulur, aman yutamaz diye düşünen anneler) ilk çocuğumuzda yapardık, ama yok öyle bişey.. Nasıl alışacak bilmiyorum, yakında kreşe başlayacak, umarım orada göre göre düzelir.. Herşeyi bulamaç kıvamında vermekten bıktım, eşim aç kalsın bak nasıl yer diyor, ona da benim gönlüm razı olmuyor.. Tad ile ilgili bir sorunu yok, tek sorun gıdaların çatalla ezilip sulu olarak tüketmek istemesi.. Düzelecek inşallah:(

Güzel haber ise tuvalet eğitimimiz tamamlandı:) Ufaklık Ağustos 2004 doğumlu, 2 yaşını bitirir bitirmez altını açtık, yaklaşık 1 ay sürekli altına kaçırdı ama ben ve saolsun bakıcımız hiç yılmadan, kızmadan, bağırmadan sabırla yaklaştık. Çişini tuvalete yaptığı zaman tüm ev halkı karşısına geçip alkış tuttuk:) Eylül'ün 2. haftasından beri kendi isteğiyle tuvalete gitmeye başladı,bir aydan beri ise neredeyse hiç kaza olmadı.. 2-3 haftadır öğle uykularında da bezini ıslatmıyor (ama çişi geldiği için uykusundan uyanıyor, bu yüzden öğle uykuları kısaldı) vee son 3 gündür sabah uyandığında da bezinin kupkuru olduğunu görüyoruz:) ohh beeee bitti bu iş, darısı yemek problemimizin başına..

21 Ekim 2006

Kanaat Notum

O kadar çok methini duymuştum ki benim için cidden büyük bir sükut-u hayal oldu:( Eiffell'i gördüğümde de böyle olmuştu, herkes o kadar anlatmıştı ki, şöyle büyük böyle ihtişamlı diye, karşısına geçtiğimde aaaa bu muymuş koskoca Eiffell demiştim.. Dün akşam meşhuuuurrr Kanaat Lokantası'nda eşimle birlikte yaptığımız iftardan sonra da aynen böyle hissettim. Ana yemek olarak seçtiğim saç kavurmayı yemek tabağının içersinde cumbul cumbul sulu bir yemek olarak gelince şoke oldum, neyse ki yediğim cevizli kabak tatlısı lokantaya verdiğim Kanaat notunu yükseltti, ama yine de benden en fazla 5,5 tan 6 aldı..

Neymiiişş, hiçbirşeyi gözünde büyütmemek lazımmış :)

18 Ekim 2006

Anlat Bana Talat!



Çok şükür büyük oğlum alnının akıyla ilkokulun 1.ayını atlattı. Ne yalan söyleyeyim ilk başlarda biraz endişelerimiz oldu eşimle birlikte. 2,5 yaşından beri sürekli kreşe ve son yıl da anaokuluna gitmişti oğlumuz ama ilk defa bu kadar kalabalık bir ortama girecekti, okula adaptasyon sorunu olacağını hiç düşünmedim ama kalabalıktan ürkeceğini düşünmüştüm. Neyse ki endişelerim yersiz çıktı, hem de tahminimizin çok üstündeki bir sınıf mevcuduna rağmen, dile kolay tam 47 kişiler sınıfta! Okulun ilk günü müdür bey sınıf mevcutlarını 37 de sabitlediğini ancak Milli Eğitim'den 50 ye çıkarma yönünde çok ciddi baskılara maruz kaldığını söylemişti zaten.. hoş buna da hiç aklım yatmadı, hani e-kayıt vardı, hani e-kayıt olmadan öğrenci okula alınmayacaktı, hani bağışın önünü kesmek içindi bu sistem?? Hepsi palavra, burası Türkiye ve olmayacak bişey yok (bir itiraf, biz de okula ciddi bir bağış yaptık, Allah'tan istediğimiz öğretmene düştü oğlum..)

Konu dağılmasın, asıl bahsetmek istediğim çocukların ödevleri.. Yine çok şükür ki oğlum şimdiye kadar ödevlerini yaparken bize sorun çıkarmadı.. öğlenci olduğu için okuldan 18:15 gibi geliyor, yemek yendikten sonra oturup kendi kendine çalışıyor, arada bizden yardım istiyor ama genellikle başa çıkabiliyor.. Bununla birlikte etrafımdaki arkadaşlarımdan çocuklarının ders çalışmak istemedikleri, sıkıldıkları yönünden çok fazla şikayet duyuyorum. Bana soruyorlar, nasıl oldu da bu bilinci oğlunda yerleştirdin diye. Vallahi hiç özel bir çabam olmadı! Sadece okuma-yazmayı öğrenmek için deli gibi hevesli bir çocuk ve ödevleri anne-babaların değil çocukların yapması gerektiğini sürekli oğullarına hatırlatan ebeveynler var bizim evde:) Şunu çok iyi biliyorum ki bir iş nasıl başlarsa öyle devam eder, etmese de bu alışkanlığı değiştirmek çok güç olabilir.. O yüzden okulun ilk günlerinde sürekli derslerin bize değil kendisine verildiğini hatırlattım oğluma, artık çocuğun içinde vardı da ondan mı yoksa çok söz dinleyen ve kolay ikna olan bir çocuk olduğundan mı bilemiyorum sorunsuz günler geçiriyoruz ödev konusunda.. (maşallah diyeyim ben yine, ne me lazım, birden tepetaklak olmasın düzen:))

İki akşam önce oğlumun okulundan bir veli beni evden aradı ve aynen şu cümleyi kullandı "bu akşam ne ödev yapıyoruz?". Aaaaa dumura uğradım bir anda, hani "bugün çocuklara ne ödev verilmiş" ya da "oğlunuz bu akşam ne ödev yapıyor, kızım alamamış" dese neyse de ne demek "bu akşam ne ödev yapıyoruz?" .. aslında hem şaştım hem şaşmadım, çünkü çok duydum oturup çocuklarının ödevlerini yapan anneler (baba duymadım şimdiye kadar!). Doğru mu bu davranış, bence hiç değil, çocuklarımıza sorumluluğu ancak şimdi öğretebiliriz, birkaç yıl sonra çok geç olabilir, bu özgüveni onlara kazandırmak bizim elimizde..

Bir de şu elyazısı mevzuu var, neden bu kadar tepki veriliyor anlayamıyorum bu elyazısı işine. Çocuklar bizim tahminimizden çok daha yetenekliler, kolay öğreniyorlar, elyazısı bence ileriki hayatlarında çok işlerine yarayacak, hızlı not alabilecekler mesela..Üniversite hayatımdaki yaşadığım en büyük sıkıntılardan biri hızlı not alamamaktı, hatta bazen kendi yazdığımı okuyamazdım:( ancak elyazısıyla not almak yani eli kaldırmadan sürekli yazı yazmak süper bişey.. bildiğim kadarıyla Avrupa'nın tamamı bu sistemle okuma-yazma öğretiyorlar, Rusya'da ise böyle olduğuna eminim, hepsinin yazısı da inci gibidir. Ben umutluyum bu sistemden, bekleyelim görelim:)

Haaa bu başlık da ne böyle derseniz, oğlum "talat"lara geçti elyazısında, önce e sonra la daha sonra ela.. şimdilerde de ta, la ve talat yazıyorlar.. seslerden hecelere, hecelerden kelimelere, kelimelerden cümleye geçiyorlar.. dün akşam defterine baktım, "talat" yazmışlar, bu mantıkla "anlat bana talat" yazması yakındır:)))

04 Ekim 2006

Kaçamak


3 bayan arkadaş -ki biz birbirimize "kıtkıt" diye hitap ederiz- geçen ay bir karar verdik, bundan böyle çok büyük bir aksilik çıkmazsa ayda en az bir akşam dışarda yemek yiyelim, gezelim, şöyle doya doya sohbet edelim dedik.. Bu kararı Asmalımescit Balıkçısı'nda asma yaprağında sardalya yerken ve şaraplarımızı yudumlarken verdik, pek de iyi ettik:)

Dün akşam da şöyle değişik, daha önce gitmediğimiz bir yerde iftar yapalım istedik. Tamamen tesadüf eseri nette dolaşırken karşıma çıktı Cafe Zone. Hem Nişantaşı'nda, hem çok methi olan hem de kesemize uygun bir mekan olduğu için derhal rezervasyonumuzu yaptırdım, bakalım artık ne çıkarsa bahtımıza diyerek:)

Ramazan sebebiyle işten 17:00'de çıktığımız için erkenden vardık Nişantaşı'na.. Önce mekanı bir görelim dedik ne olur ne olmaz diye, hani olur da beğenmezsek ve henüz vaktimiz de varken başka bir yere gitme imkanımız olsun diye.. Elimizle koymuş gibi bulduk ve ilk notu verdik, tamamdır mekan süper, inşallah yemekler de güzeldir..

Şöyle bir sağa bir sola salındık Nişantaşı'nda-ne uzun olmuş böyle dolaşmayalı oralarda- sonra Cafe Zone'a dönüp sokağa kurulmuş şirin mi şirin, insanı biranda İtalya'ya götürüp getiren cafesinde oturup iftarı bekledik.. İçeri girdiğimizde gördüğümüz iftariyelik tabağı içindekilerin azlığı sebebiyle bizi biraz sükut-u hayale uğratsa da gecenin sonunda çok memnun kalktık masadan.. Tek kusur, muhtemelen oruçlu olan şef garsonun tuz ayarını biraz kaçırmasıydı:) Bunun dışında yemekler lezzet, görsellik ve porsiyonların büyüklüğü ile son derece tatmin ediciydi..

İmkanınız varsa lafınızın sözünüzün tuttuğu, paylaşacaklarınızın çok olduğu dostlarınızla siz de yapın böyle ufak kaçamaklar.. Çoluksuz çocuksuz, kafaları biraz dağıtmak da pek hoş oluyor:)

Dün tam da bu köşesinde oturduk Cafe Zone'un ve gelecek ay nerede toplansak diye düşündük..